Blog Posts

Orta Doğu’da Arap Sarmalı 1: Suudî Arabistan

suud

Suudî Arabistan, 2 milyon kilometrekareye yayılmış olmasına karşın nüfusu 30 milyonu geçmeyen bir ülke. Bu az nüfusu besleyecek her şeyi ithâl etmek zorunda olmasından ötürü dış bağımlılığı çok fazla. Yıllık 1 trilyon doları bulan GSMH’si ile bu bağımlılığı finanse ediyor gibi gözükse de, isrâfın her türlüsünü görebildiğimiz bir ekonomi olarak oldukça borçlu durumda. Suudî Arabistan, Suud âilesi tarafından yönetiliyor. Bu geniş âile, tipik ve karmaşık feodal ilişkiler ağı içinde bir araya gelmiş iki cepheden oluşuyor. Bu cepheler, Suud âilesinin kurucusu

Devâmı

Protestan Ahlâkı ile Kapitalizmin İlişkisi Üzerine

protestan

“Protestan Ahlâkı Ve Kapitalizmin Ruhu” isimli eserin yazarının Max Weber’den başkası olması düşünülemezdi. Zirâ Weber, muhafazakâr sayılmayacak bir âile yapısı içinde büyümüş ve annesinin Protestan inancının etkisi altında kalmıştı. Weber’in daha küçük yaşlarında beliren Avrupa merkezci târih ve medeniyet anlayışını ilerleyen dönemlerde dinî dayanaklarla güçlendirmesi sonucunda bir “Protestan ahlâkı” tanımlaması ve bunun sermâye tabanlı sistemle ilişkilendirilmesi sonucuna varmış olması, bu bakımdan hiç de şaşırtıcı değildir. Aslında Weber’in doğru bir şekilde tespit ettiği üzere, Reform’u tâkip eden yıllar içerisinde Avrupa karasında

Devâmı

Türk Milliyetçiliğinin Doğuşu ve İttihad ve Terakki Cemiyeti Pratiği

itc

Türk milliyetçiliğinin milâdı bir Kazan Tatarı olan Yusuf AKÇURA’nın “Üç Tarz-ı Siyâset” isimli makâlesinin yayınlanması olarak gösterilse de, kökenleri îtibârı ile Türk milliyetçiliğinin doğuş zamanı çok daha öncelere, Nizâm-ı Cedid günlerine kadar gitmektedir. Zîrâ 1789 Fransız Devrimi’nin olduğu yıl “büyük bir tesâdüfle” tahta çıkmış olan ve yine Fransız Devrimi’nin mottosu “Novus Ordo Seclorum (Yeni Dünya Düzeni)” ile benzeşik “Nizâm-ı Cedid (Yeni Düzen)” isimli bir reformlar silsilesini başlatan III. Selim’in döneminde Osmanlı toprakları milliyetçilik ile tanıştı. Tanışma, beklendiği üzere, Balkan topraklarında

Devâmı

Stadtluft Macht Frei*

kent

Şehirler çok kalabalık. Taşra bomboş. Şehirler işsiz insan yığını. Taşrada tarlalar, meralar, sokaklar ıssız. Peki, neden? Bu aralar sosyal medyada “Babanızın babasının doğduğu yerde yaşıyor olsaydınız nerede olurdunuz, ne yapıyor olurdunuz?” diye bir soru dolaşıyor. İnsanlardaki can sıkıntısını kullanarak “big data” toplayan bu tür oyunlara ve sorulara değinmeyeceğim. O, başka bir zamanın konusu. Bu soru, aslında ülkemiz için en yaşamsal sorulardan biri. Bu sorunun cevâbı, büyük çoğunluğumuz için taşrayı ve bir taşra yaşantısını işâret ediyor. Çünkü neredeyse hepimizin üçüncü, hattâ

Devâmı

COVID-19 ve Futbolcu Sözleşmeleri

futbol

2020 yılı yakın târihin en kötü sürprizlerinden birini yaparak başladı. Ocak ayı içinde Çin’in Wuhan şehrinde yeni bir virüsten kaynaklanan vak’alar bildirilmeye başladığında hiç kimse bu virüsün 1 ay içinde küresel ölçekte bir krize dönüşeceğini düşünmemişti. Zîrâ son yıllarda SARS, MERS, kuş gribi gibi isimlerle anılan birkaç küçük salgın yaşanmış ve kısa sürede görece az sayıda kayıpla atlatılmıştı. Bu yeni virüsün de böyle kolay ve kısa sürede atlatılacağı fikri tüm dünyanın COVID-19’a hazırlıksız yakalanmasına neden oldu. Bu yazının kaleme alındığı

Devâmı

Site Footer

Sliding Sidebar

    2019 © Oğuz Evren KILIÇ.   Bu internet sitesindeki tüm yazılar ve diğer içerikler izinsiz kopyalanamaz ve kullanılamaz. Tüm içeriğin hakkı mahfuzdur.