Orta Doğu’da Arap Sarmalı 3: Kral mı? Emîr mi?

Size bir soru: Neden Birleşik Arap Emîrlikleri, Kuveyt Emîrliği, Katar Emîrliği birer “emîrlik” iken, Suudî Arabistan, Ürdün ve Bahreyn birer krallık?

Batı tipi monarşik sistemin kendine özgü bir hiyerarşisi vardır. Krallık, Batı tipi monarşinin en üst noktasıdır. Kralı, üst düzey dîn adamları tâkip eder. Dîn adamları, mezheplerine göre ayrıca bir ruhban hiyerarşisine bağlıdır. Ruhban hiyerarşisinin tepesinde Katolik ise Papa, Ortodoks ise Patrik bulunur. Feodal hiyerarşide dîn adamlarını yerel güç sâhipleri olan dükler, kontlar ve baronlar tâkip eder. Dük, kendi içinde ayrı bir ülke kimliği kazanacak kadar önemli bir bölgenin feodal beyidir. Kont ise daha küçük bölgelerin feodal beylerini târif eder. Feodal beyler içindeki en küçük makâm baronlara ayrılmıştır. Baronlar, küçük yerleşimlerin feodal beyleridir.

İmparator ise tüm bu feodal hiyerarşinin, tüm kralların ve diğer tüm feodal yöneticilerin üstündedir. İmparatorluk, krallık boyutundaki birkaç ülkenin yutulmasını gerektirir. Bundan dolayı kral, imparatora bağlı olmakla birlikte, yine diğer tüm feodal yöneticilerin üstündedir. 

Emîrlik ise tipik İslâmî yönetim biçimidir. Kur’anî bir zorunluluk olarak, her İslâm toplumunun kendisi için bir emîr tespit etmesi gerekir. Emîr, genelde en büyük ve güçlü aşîretin lideridir. Emîrlik makâmını, Batı tipi feodal hiyerarşinin herhangi bir makâmı ile kıyaslamak doğru olmaz. Doğu feodalizminin bir yansıması olarak emîrlik, Batı’dan farklı olarak, herhangi bir feodal hiyerarşiye dâhil değildir. 

Fakat siyâsî ve dînî olarak emîrlerin de bir üstü vardır: Halîfe. İslâm feodalizminin en üst yöneticisi halîfedir. Hilâfet, yine İslâmî bir zorunluluktur. Halîfe, emîrlerin emîridir. Zîrâ İslâm Devleti’nin kurucusu ve ilk yöneticisi Peygamber öldükten sonra, devletin varlığını sürdüren en üst idârî makâm Hilâfet olmuştur.

Peki, neden İslâm feodalizminde Batı tipi bir hiyerarşi mevcut değil? 

Bu soruya aslında oldukça uzun ve detaylı bir cevap vermek gerekir fakat şimdilik burada oldukça kısa bir özetle yetinelim: Arap coğrafyasını da içine alan Orta Doğu, Kuzey Afrika, İran ve Anadolu coğrafyasında Avrupa’daki gibi kesin sınırlar ile birbirinden ayrılmış ve aynı zamanda birbirine çok yakın yerleşimler ve yerel yönetimler mevcut değildi. Avrupa’daki nüfus, kıtanın ortasına ve güneyine yığılmış durumdaydı. Feodal hiyerarşi içindeki pozisyonu belirleyen en önemli unsur olan toprak sâhipliği konusunda çok sert ve yoğun bir rekâbet ve çatışma söz konusuydu. Oysa ki bugün İslâm coğrafyası olarak adlandırılan geniş coğrafyada nüfus yoğunluğu düşüktü. Bu nedenle yerel yönetimler arasındaki sınırlar kesin olmadığı gibi, yerel yönetimler arasında Avrupa’daki kadar sert ve yoğun bir rekâbet ve çatışma ortamı da mevcut değildi. 

Şimdi gelelim ilk sorumuzun yanıtına…

Yaklaşık 300 yıllık bir dönemin ardından, 1. Dünya Savaşı’nda Arabistan Yarımadası ve Orta Doğu’dan süpürülen Osmanlı’nın yerine İngiltere öncülüğünde Batı emperyalizmi geldi. Katı bir feodal sistemin yüzlerce yıl uygulayıcısı olmuş İngiltere, yeni “çöreklendiği” bu bölgelerdeki anarşiyi bir düzene kavuşturmak için en iyi bildiği yolu seçti ve bu bölgeye Batı tipi feodalizmin siyâsal yapılarını taşıdı. Fakat İslâm toplumlarında Batı tipi bir feodal hiyerarşi olmadığından, bu yapıyı tamâmen kuramadılar. İngiltere öncülüğündeki Batı emperyalizminin Orta Doğu coğrafyasında yarattığı siyâsî dönüşüm neticesinde, yüzyılların “emîrlik” makâmının yanına bir de “krallık” makâmı eklendi. Zîrâ daha öncesinde Orta Doğu coğrafyasında “krallık” unvanına rastlanmıyor. Batı emperyalizminin Orta Doğu’yu tahakküm altına almasından sonra, birden çok aşîreti toplayarak hepsine hükmedenlere “krallık”, tek aşîret olarak ülkeye hükmedenlere “emîrlik” statüsü verildiğini görüyoruz. Aynı zamanda “krallık” unvanı, meşrûtî monarşiye geçen devletler tarafından da kullanılan bir unvan oldu. Bahreyn, 2002’deki anayasal reformun ardından “krallık” olarak adlandırılmıştır. Bahreyn, Katar’dan hem coğrafî alan hem de nüfus olarak daha küçük olmasına rağmen, meşrûtî monarşiye geçmiş olduğunun bir simgesi olarak emîrlikten krallığa dönüşmüştür. Ürdün ise İngiliz tahakkümü altında bir emîrlik olarak yola çıkmış, sonrasında meşrûtî monarşiyi benimsemiş bir bağımsız “krallık” olarak bugüne dek gelmiştir. Yine Irak, Suriye gibi monarşiler de, ABD emperyalizmi tarafından cumhuriyete tahvil edilmeden önce, İngiliz emperyalizmi tarafından “krallık” olarak adlandırılmışlardı. Farklı olarak Yemen, İtalya tarafından “krallık” unvanıyla tanıştırılmıştır.

Bu coğrafyada kendine özgü bir unvan kullanan tek devlet Umman Sultanlığı’dır. Umman’ın sultanlık unvanını yaklaşık 400 yıldır kullanıyor olmasındaki neden, Umman’ın hem mezhepsel farklılığı hem de Doğu Afrika kıyılarına ve Madagaskar adasına kadar uzanan bir imparatorluk geçmişine sâhip olmasıdır. Umman’ı yöneten bir aşîret değil, hânedânlık olduğu için Umman’da “sultanlık” unvanından bahsedebiliyoruz. Umman, Orta Doğu’daki diğer tüm Arap devletlerinden bu yönleriyle ayrılmaktadır. İslâm coğrafyasında Umman’a bu yönüyle benzeyen bir diğer ülke Fas Sultanlığı idi fakat 1956 yılında bağımsızlığını îlân ederken meşrûtî monarşiye geçmesiyle birlikte Fas da “krallık” unvanına geçiş yaptı.

Tam da bu noktada, Orta Doğu coğrafyasındaki bu krallık-emîrlik ayrımının neden çok hassas bir biçimde uygulandığını değerlendirmek gerekir. Çünkü “krallık” ile “emîrlik” arasındaki farkın asıl nedeni yukarıda bahsi geçen anayasal sistem ya da feodal sistem kurgusundan daha başkadır: Orta Doğu coğrafyasında eğer İslâmî yönetsel hiyerarşi uygulanmış olsaydı, Batı emperyalizminin cetvellerle yarattığı “böl-parçala-yönet” stratejisi uygulanamaz olacaktı. Bir başka deyişle, eğer Suudî monarşisine “emîrlik” unvanı verilmiş olsaydı, Mekke ve Medîne’yi elinde tutan Suud hânedânlığının hilâfeti söz konusu olacak, diğer tüm Sünnî toplumlar için bir hilâfet makâmı var olacaktı. Oysa bugün Suud hânedânlığı Batı tipi krallık unvanı ile “statülendirilmiş” olduğu için, diğer emîrlikler ve İslâm toplumları üzerinde konumlanan bir hilâfet statüsü söz konusu olmamıştır. Hilâfet statüsünün kullanılamaması için, Orta Doğu coğrafyasındaki devletler Batı tipi krallıklara dönüştürülmüş, İslâmî yönetim hiyerarşisinden çıkarılmıştır. “Emîrlik” unvanını kullanan birkaç devlet ise bu unvanı İslâmî yönetim hiyerarşisindeki târifinden çok, monarşik yönetim şeklini ifâde eden bir unvan olarak kullanmaktadır.


Yayın organı: Gazete Ne Haber
Yayın târihi: 09.06.2020
Adres: https://www.gazetenehaber.com/makale/orta-doguda-arap-sarmali-3-kral-mi-emir-mi-257

Site Footer

Sliding Sidebar

    2019 © Oğuz Evren KILIÇ.   Bu internet sitesindeki tüm yazılar ve diğer içerikler izinsiz kopyalanamaz ve kullanılamaz. Tüm içeriğin hakkı mahfuzdur.